ABDÜLHAMİT I, Osmanlı padişahı (İstanbul 20 Mart 1725-ay. y. 7 Nisan 1789). Padişahlık dönemi: 1774-1789. Babası III. Ahmet, annesi Rabia Şermi Sultan’dır. Çocukluğu ve eğitimi; babası,Patrona Halil Ayaklanması (1730) ile tahttan indiril inceye kadar kardeşleriyle birlikte sürdü. Tahta çıktığında Osmanlı İmparatorluğu kötü bir durumdaydı. Bir yandan 1768’de başlayan Osmanlı-Rus Savaşı sürüyor, öte yandan iç ayaklanmalar ve para sıkıntıları imparatorluğu sarsıyordu. Devletin bu durumdan kurtulması için reformlara gerek olduğuna inanan I. Abdülhamit, önce Ruslarla sürmekte olan savaşı sonuçlandırmaya çalıştı. Os- manlı Ordusu Eflak ve Boğdan’a sal- dırdıysa da Rus Generali Suvorov’un kuvvetleriyle desteklenen Rus Orduları, üç koldan harekete geçerek Osman- lı kuvvetlerini Kozluca’da yenilgiye uğrattılar. Yenilen Osmanlı kuvvetleri, Serdar-ı Ekrem ve Sadrazam Muhsin- zade Mehmet Paşa’nın karargâhı olan Şumnu’ya doğru çekilirken büyük bir karışıklığa yol açtılar. Şumnu’ya doğru ilerleyerek Osmanlı ordugâhını kuşattılar. Bu sırada ağır hasta olan Muhsinzade Mehmet Paşa gerekli savunma önlemlerini aldırdıysa da yanında 12 bin kadar asker kaldığı, ötekileri de başıbozuk bir biçimde Edirne’ye kaçtıkları için Ruslara barış önerisinde bulunmak zorunda kaldı. Osmanlı temsilcileri 17 Temmuz 1774’te Küçük Kaynarca’da Rus temsilcisi General Repnir ile buluştular. 21 Temmuzda imzalanan antlaşma ile Osmanlı Devleti Kırım’ın bağımsızlığım kabul etti; yalnızca padişah halife olarak Kırımlılarca tanınacak, adı hutbelerde okunacaktı. Ruslar Dnyepr ve Buğ ırmakları arasındaki bölgeyle Azak ve Kilburun kalelerini alacak, buna karşılık Eflak ve Boğdan ile Kafkaslar ve Ege Denizi’ nde almış oldukları yerleri geri vereceklerdi. Ruslar İstanbul’da sürekli bir elçi bulunduracaklar ve bir Ortodoks Kilisesi açacaklar, Rus ticaret gemileri Akdeniz ve Karadeniz’de özgürce gidip gelebileceklerdi. Bu antlaşma, toprak kaybı az olmasına karşın, Osmanlı tarihinin en ağır belgelerinden biridir. Böylece Ruslar Kırım’ı ele geçirmek için’ önemli bir adım attıkları gibi, Ortodoksların koruyucusu sıfatını kazanarak Osmanlı Devletinin içişlerine çeşitli nedenlerle karışma fırsatını da ele geçirdiler. Barış sonrasında Avusturya, Osmanlı Devleti’nin zayıf durumundan yararlandı; bir zamanlar Ruslara karşı Osmanlılarla yaptığı antlaşma hükümlerini ileri sürerek toprak isteğinde bulundu. Savaş sonrası zayıf durumda olan Osmanlı Devleti, 8 Mayıs 1775’te Avusturya ile bu isteğin kabul edildiğini onaylayan dört maddelik bir antlaşma yapmak zorunda kaldı. Bu antlaşmaya göre, Boğdun Beyliği’nden dokuz kazalık. bir alan (Bukovina) Avusturya’ya bırakıldı. Daha saltanatının ilk yıllarında birbiri ardınca oluşan bu acıklı olaylar I. Abdülhamit’i oldukça sarstı. Devletin iç durumu iyi değildi. Ülke bu savaşlar sonucunda hem maddi, hem manevi yönen oldukça hırpalanmıştı. Bunun sonucunda da çeşitli eyaletlerde yer yer ayaklanmalar baş gösterdi. Taşrada devlet otoritesi arayanlar lehine sarsılmaya başladı. Anadolu ve Rumeli’de ayanlar gittikçe güçlenerek devlete kafa tutar hale geldiler. Şimdi bu sorunun çözümlenmesi gerekiyordu. I. Abdülhamit bu amaçla Cezayirli Haşan Paşa’yı Suriye’ye gönderdi (1775). Öte yandan Akkâ’yı bombalayan Cezayirli Haşan Paşa, ayrıca kenti karadan kuşatarak Tahir Ömer’i bu çatışmalar sırasında öldürttü. Cezayirli Haşan Paşa Mısır sorununu da yoluna koydu, Mısır’ı yeniden Osmanlı Devleti’ne kazandırdı. Ayrıca Mora Ayaklanmaları da onun çabalarıyla yatıştırıldı, Arabistan’daki Vahhabilik hareketinin de bir süre için önü alındı. Bu arada 1775 Osmanlı- İran Savaşı patlak verdi. Nadir Şah’ın ölümünden sonra İran’da karışıklıklar başladı. Bu durumdan yararlanan Zend Kerim Han, yönetimi ele geçirerek Doğu Anadolu ve Irak’a saldırdı. Basra’yı da işgal eden Zend Kerim Han’ın ölümü üzerine kardeşi Zeki Han, bu kenti yeniden Osmanlılara vererek antlaşma ortamı hazırladı (1779) Abdülhamit döneminin en belirgin özelliği, ilerisi için de temel oluşturacak olan yenileşme hareketlerine girişilmesidir. I. Abdülhamit bu yenileşme hareketleri için en büyük desteği Kara Seyyit Mehmet Paşa ile bir süre sonra kendine karşı bir komplo girişiminde bulunduğu gerekçesiyle öldürteceği Sadrazam Halil Hamit Paşa’dan gördü. Özellikle savaş sonrası Rusya’dan gelebilecek herhangi bir saldırıya hazırlıklı olmak düşüncesiyle Rumeli kalelerinin sağlamlaştırılmasının ardından,
Abdülhamit önce istediği yenileşmeyi gerçekleştirebilecek nitelikte gördüğü Vezir Kara Seyit Paşa’yı sadrazam yaptı. Mehmet Paşanın ilk işi eyaletlerdeki vali değişikliklerini en aza indirerek bunun sık sık tekrarlanmasını, dolayısıyla halkın çektiği eziyeti önlemek oldu. Merkezdeki resmi dairelere işbilir görevliler yerleştirdi. Ancak daha fazlasına ömrü yetmedi; iş başına geldiğinden bir buçuk yıl sonra öldü. Halil Hamit Paşanın sadrazam olmasıyla yenileşme hareketleri daha da hızlandı. Kara ordusunda geniş düzenlemeler yapıldı.